TÜRKLERİN TÜRKÜSÜ
Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa,
Türk'e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz .
Biz Tufanı yarattık uyku uyurken batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım Türk bilgisi bir deniz.
Delinse yer, çökse gök yansa kül olsa dört yan,
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan,
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz....
YOLLARIN SONU
Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.
Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı'na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Degişilir topu da bir sokak kaltağına.
İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.
Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.
O sarayda bulunca Tanrı'laşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğlu ATSIZ, kutlu olsun" diyecek.
YARININ TÜRKÜSÜ
Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin!
Uzak, yakın ufuklardan koşup gelerek
Belde çelik kılıç, içte çelikten yürek
Taşıyanlar saflardaki yerini bilsin!
Bir çığ gibi yürüyelim gözler ilerde;
Keder, elem her ne varsa geride kalsın!
Tehlikeler duman gibi tüterken yerde
Arkadaki her düşünce sönüp ufalsın.
Kahramanlar yürük gider ölüme karşı,
Bir sevgili gibi onu basar bağrına!
Bak, uzaktan çalınıyor bir zafer marşı,
Yürüyelim şu doğmakta olan yarına...
Sen ne kadar güzel şeysin, ey şanlı ölüm!
Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.
Ey dünyada her yiğite nişanlı ölüm,
Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.
Köprüköy'den, Pilevne'den gelen ses nedir?
Çanakkale şehitleri dirildiler mi?
Çocuklarda yeni doğan bu heves nedir?
Kocamışlar bir sır için gençlik diler mi?
Saflarımız seyrelse de yine ileri!..
Düşenlerin kanlarından doğar bir şafak!
Haydi sarssın yeri, göğü cenk türküleri;
Kanımızla burda yarın güller açacak.
Adalar Denizinden Altayların Daha Ötesine Kadar Bütün Türk Gençliğine
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığına yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Iztırap çek, inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan
Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın...
Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin;
Senin de bu dünyada nasibin var: Savaşmak!..
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.
Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla...
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.
Kızıl Elma uğrunda kılıç çekince kından
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından;
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.
Yüz paralık kursunla gider "Hayat" dediğin;
"Tanrı Yolu" uzaktır; erken kalk, sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.
Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.
Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...
Hayatin kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını Paris'e, Moskova'ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.
Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatin gel beraber gülelim
Ölümüne, gamına, tipisine, karına...
Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş..... Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında.
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara;
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
"Çanakkale" ufkunda, "Sakarya" toprağında.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan palavra...
Doğru sözü "Kül Tegin" kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı'nda...
Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın
Yorgunluğunu gidermek serin bir su başında.
Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak'tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.
Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duygular ölmüştür... Tapınılan bir kızın
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.
Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç
Bir şeyin olmayacak... Hatta mezar taşın da...
YAKARIŞ
Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle;
Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.
Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?
Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı.
Aşık nasıl bulursa iç açan bir serin su
Sevdiği bir güzelin som yalaz dudağında,
Sönecektir bizim de gönlümüzün tamusu
Tanrıların gezdiği yüce Tanrı Dağında.
Tanrı Dağı! Tanrılar, tanrılaşanlar Dağı!
Orda on üç asırdır bizi bir gözleyen var.
Savaş türküleriyle aylı kızıl bayrağı,
Kefensiz ölülerin ruhunu özleyen var.
Ulu Tanrı! Kür Şad'ın yenilmeyen ruhunu
Yüce Tanrı Dağında biraz daha barındır!
Geleceğiz yakında! Yarın bütün oralar
Demir bileklerdeki çelik kılıçlarındır.
Tasa mıdır yakarsa bir kurşun kalbimizi?
Ne çıkar süngülerle delinirse bağrımız?
Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi,
Belki diner onlarla ezeli kalp ağrımız.
Gözümüzde bir hasret parlayarak düşünce,
Toprak ana elbette bize açar kolunu.
Onun kadar düşünmez bizi hiçbir düşünce,
Kendi koynunda saklar can veren her oğlunu.
Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa
Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın!
Kan sızarak göğsünden huzuruna varınca
Iztırabı dinecek belki o gün Kür Şad'ın.
Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa?
Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı,
Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.
Bir gün olur, elbette eski beğler dirilir;
Yine kılıç kuşanır tarihteki paşalar.
Yine şanlar alınıp nice canlar verilir,
Yiğit akınımızdan yine dünya şaşalar.
“Türk tarihi” denen kahramanlık şiirini
Yeniden yazmak için harcayacağın kandır.
Mısraların içinde en güzel ve derini
Batıda “Niğbolu””, doğuda “Çaldıran”dır.
Yine batılıların üçüncü Kosova’da
Topraklara sereriz, bir değil, birkaçını.
Çekilince kılıçlar yeniden Haçova’da
Param parça ederiz Cermenliğin haçını.
Yine ufka açılır şanlı korsanlarımız,
Bir Türk gölü yaparlar Akdeniz’in içini.
Acı acı gülerek bu gün susanlarımız.
Yarın rezil ederler Romalı’nın piçini.
Genç Fatih’in ordusu yine tekbir alınca
Söndürürüz kafirin Meryem Ana mumunu.
Haritadan sileriz Tuna’ya at salınca
Ulah’ını, Sırb’ını, Bulgar’ını, Rum’unu.
Gövdesini elbette döndürürüz kalbura
Bir geçerse Moskof’un elimize yakası.
Çanakkale önünde yine kopar bir bora
Süngümüzle bozulur İngiliz’in cakası...
Yiğit Harbiyeliler! Öğrenin dersinizi:
Kahraman göz kırpmadan düşmana saldırandır.
Vazifeniz: Kanije, Silistire, Pilevne,
Niğbolu, Kosova, Malazgirt, Çaldıran’dır.
Yarın Yavuz dirilip bize buyruk verince
Kızgın kum çöllerini yeni baştan aşarız.
Kanlarımız sebildir; akıtarak hepsini
Belirsiz mezarlarda anılmadan yaşarız...
VARSAĞI
Erlik günü geldiğinde
Yiğitlere şan görünür.
Yığın yığın harcanmağa
Nice yüz bin can görünür.
Kopunca bir büyük savaş
Er tez gider, korkak yavaş.
Yüreksize akçayla aş,
Erlere meydan görünür.
Bir gün olur yılda, ayda
Birleşiriz hep Altay’da.
Güz ayında, kurultayda
Başı börklü han görünür.
Atsız der ki: Ne var canda?
Yatarız taze çimende.
Rus’un adı her geçende
Gözlerime kan görünür.
UNUTMA
Annenin gittiği günü unutma!
Senin için kendini harcayan kadın,
Unutulmaz oğlum, onu unutma...
Mezarı olursa koy bir kaç çiçek,
Babanın rüyası olunca gerçek.
İstersen dünyada her şeyden el çek;
Bayrağı, ırkını, dünü unutma!
Anneni konuştur getirip dile;
Anlatsın nasıldı çektiğim çile.
Gurbette tükenip dönmesem bile
Unutma oğlum hiç, beni unutma!
TOPAL ASKER
Ey saçları "alagarson" kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topla diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye ?
Sen Şişli'de dansederken her gece, gündüz
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.
Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;
Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben
Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz, topal...
Sen sağlamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!
Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.
Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,
Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık
Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
Gülme bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!
Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan
Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında... Gel, cevap ver, sen
Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!
Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...
Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.
Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.
Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.
Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki... Şehit canımız
Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!...
Gerçi salonlarda "yıldız" dı senin adın,
Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!
Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..
KARDEŞ KAHRAMAN MACARLAR
Akıttılar yine kara toprak üstüne
Kahraman Macarlar şanlı Turan kanını!
Yazdılar yeniden Tarihe en şerefli,
Yiğitlik Destanını!
Yurt için ölümdür, en güzeli ölümün,
Ölümler yaşatır bir ırkın vahtanını.
Arpad'ın Milleti elbet öldürülemez,
Verse de bin canını!
Bataklık Milleti Moskof sürülerine!
Gösterdi Macarlar Turanlılık şanını!
Binlerce öldüler... Ölmek yenilmek değil,
Yüceltmektir Şanını!
KAĞANLIĞA DOĞRU
Çekildi mi kılıçlar
Türk'ün gönlü hoşlanır
Kağanlığı kurmaya
Yeni baştan başlanır
Gözler ayda güneşte
İlteriş Kağan başta
Yazlar geçer savaşta
Ötüken'de kışlanır
İçelim kımızları
Yosma Gök Türk kızları
Esritirken bizleri
Yavuzlar yavaşlanır
KAHRAMANLARIN ÖLÜMÜ
(Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı KÂMİ'nin büyük hâtırasına)
Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnûn inler, kanını
Leylâ'ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır
Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve........................
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için...
HÂTIRALAR
Bir anda uzun yıllar aşar hâtıralarla;
İnsan ona derler ki yaşar hâtıralarla,
Mâzideki kanlar, düşünüşler ve sadâlar
İnsan denilen fertleri birbirine bağlar!
Geçmişle bütün bağları çözmek ne ağırdır,
Hayvanların ancak, dünü, mâzisi sağırdır.
Mâziyi unutsak bile mâzi kökümüzdür,
En tatlı gülen yüz bize mâzideki yüzdür.
Geçmişte yatar şanlı zaferler, nice haklar!
Tuğrul Beğ'i, Alp Arslan'ı mâzi bize saklar!
Mâzideki bir şanlı fasıldır Kılıç Arslan!
Kâfirlere bir sor ki nasıldır Kılıç Arslan!
İnsanları yüksekte tutan: Hâtıralardır!
Can verdiğimiz şanlı vatan: Hâtıralardır!
Bilmezsen eğer geçmişi, toprakları git, kaz;
Otlarla böceklerde dünün yâdı bulunmaz,
İnsansa bütün yâdı aşar hâtıralarla.
İnsan ona derler ki yaşar hâtıralarla...
LİSAN
Güzel dil,Türkçe bize
Baska dil, gece bize
İstanbul konusması
En saf, en ince bize
Lisan sayılır öz
Herkesin bildiği söz
Manası anlasılan
Lügata atmadan göz
Uydurma söz yapmayız
Yapma yola sapmayız;
Türkcelesmis, Türkcedir;
Eski köke tapmayız
Acık sözle kalmalı
Fikre ısık salmalı
Müteradif sözlerden
Türkcesini almalı
Yeni sözler gerekse
Bunda da uy herkese;
Halkın söz yaratmada
Yollarını benimse
Yap yasayan Türkceden,
Türkceyi inciltmeden
İstanbul-un Türkcesi
Zevkini, olsun yeden
Arapcaya mayletme
İran-a da hic gitme
Tavcih-i halktan ögren
Fasihlerden isitme
Gayn-lı sözler emmeyiz
Cocuk degil memeyiz
Bir kac dil yok Turanda
Tek dilli bir kümeyiz.
Turanın bir ili var
Ve yanlız bir dili var
Baska bir dili var... diyenin
Baska bir emeli var
Türklügün vicdanı bir
Dini bir, vatanı bir
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir
ALTIN DESTAN
Sürüden koyunlar hep takım takım
Ayrılmış, sürüde kalmamış bakım;
Asmanın üzümü dağılmış; salkım
Olmak ister, fakat bağban nerede?
Gideyim, arayım: çoban nerede?
Yüce dağlar çökmüş, belleri kalmış,
Coşkun ırmakların selleri kalmış,
Hanlar yok meydanda, illeri kalmış,
Dü.enler çok ama, kalkan nerede?
Gideyim arayım: Hakan nerede?
Türk yurdu uykuda ey düşman sakın!
Uyuyan ülkeye yapılmaz akın.
Tan yeri ağardı, yiğitler kalkın.
Bakın yurd ne halde, vatan nerede?
Gideyim arayım: yatan nerede?
Herkesin gözünde vatan öz yurdu,
Çitlerin yağısı, derenin kurdu,
Yad iller, Turan'da hanlıklar kurdu,
Turan'dan yadları koğan nerede?
Gideyim arayım: ogan nerede?
VATAN
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir lisan âdet, din birdir.
Meb'üsânı temiz, orda Boşolar'ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San'atına yol gösteren ilimle fen Türk'ündür;
Hirfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk'ündür,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!
KÖY
Ey Türk, senin köyün hür bir yuvadır
Çiftlik değil, yoktur beyi ağası
Her köylünün var bir çifti tarlası,
Öz evinde o hem bey hem ağa'dır.
Hiç kimsenin yarıcısı rençberi
Olmaz, ancak olur vatan askeri.
Ümmi değil, muallimsiz kalsa da
İmamı yok, gene bilir dinini.
Dost ve düşman kimdir, bilir dünyada,
Doğru bulur... sevgisini kinini.
Ona cami, mektep, kitap yapınız.
Emin kalır hudutta her kapımız...
Lakin ey Türk, bu mesut köy bitiyor!
Mültezimin, faizcinin, tüccarın
Pençesinde diyor beni kurtarın;
Bu üç işi senden çabuk istiyor.
Kaldır a'şar usülünü aç banka
Yap her semtte bir ziraî sendika.
ALAGEYİK
Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım,acıktım.
Buldum yerde bir erik,
Kaptı bir Ala Geyik.
Geyik kaçtı ormana,
Bindim bir ak doğana.
Doğan, yolu şaşırdı,
Kaf Dağından aşırdı.
Attı beni bir göle;
Gölden çıktım bir çöle,
Çölde buldum izini,
Koştum, tuttum dizini.
Geyik beni görünce,
Düştü büyük sevince.
Verdi bana bir elma,
Dedi, dinlenme, durma.
Dağdan yürü, kırdan git,
Altın Köşke çabuk yet.
Seni bekler ezeli,
Orda dünya güzeli.
Bin yıllık çile doldu!
Bunu dedi, kayboldu.
Yedim sırlı elmayı,
Gördüm gizli dünyayı.
Gündüz oldu, geceler;
Ak sakallı cüceler,
Korkunç devler hortladı,
Cinler, cirit oynadı.
Kesik başlar yürürdü,
Saçlarını sürürdü.
Bir de baktım, melekler,
Başlarında çiçekler.
Devlere el bağlıyor,
Gizli gizli ağlıyor.
Kılıcımı çıkardım,
Perileri kurtardım.
Kurtardığım periler,
Adım adım geriler,
Kanadını açardı,
Selam verir, kaçardı.
Az, uz gittim, dolaştım,
Altın Köşke ulaştım.
Bir kapısı açıktı,
Öteki kapanıktı.
Kapalıyı açarak,
Açığa vurdum kapak.
At önünde et vardı,
İt, ot yemez ağlardı;
Otu ata yedirdim,
Eti ite yedirdim.
Açtım bir elmas oda;
Dev şahı uykuda
Gördüm, kestim başını,
Dedim, Ey dev nerede?
Nerede Dünya Güzeli?
Dedi, Elinde eli!
Döndüm, baktım. Bir Kırgız
Elbiseli güzel kız.
Durmuş, bakar yanımda,
Şimşek çaktı canımda.
Güldü, dedi, Türk Beyi!
Tanıdın mı geyiği?
Kimse, beni bu devden
Alamazdı. Ancak sen,
Kaya deldin, dağ yardın,
Geldin, beni kurtardın.
Ah o imiş anladım,
Sevincimden ağladım,
Dedim, Turan Meleği!
Türkün yüce dileği!
Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turanda.
Haydi, çabuk varalım,
Karanlığı yaralım;
Sönük ocak canlansın,
Yoksul ülke şanlansın
İndik, iti okşadık,
At sırtına atladık.
Geçtik nice dağ, kaya,
Geldik Demirkapıya.
Kapanması, çok yıldı,
Açıl! dedim, açıldı.
Yol verince gizli yurt,
Aldı bizi Bozkurt,
Kaf Dağından geçirdi,
Türk Eline getirdi.