_|||_ WwW.TuranHareketi.Tr.Gg _|||_ İsraili TuranHareketi Olarak Kınıyoruz Kahrolsun İsrail
  Türk Coğrafyası - 2
 
Bulgaristan'da Yaşayan Türkler



 

Nüfus : 1.200.000

Bulundukları Başlıca Şehirler : Sofya, Şumnu, Kırcaali, Filibe, Dobruca

İlk Göç : 11. -12. yüzyıllar

Bölgedeki Türk Toplulukları : Bulgaristan Türkleri

Siyasi ve İdari Konumları : Bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar .Ayrıca Bulgaristan'da siyasi açıdan kilit bir azınlık konumundadırlar .

Güney Rusya bozkırlarından 7 .yüzyılın başlarından itibaren çeşitli nedenlerle göç eden ve Balkan Yarımadasına gelen Bulgarlar aslında Türk soyludurlar. Ancak yeni geldikleri bu bölgede Slav halkları tarafından asimile edilmişler, kültürel kimlik bakımından büyük çoğunluğu Slavlaşmıştır. 15. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti Anadolu'dan Türk nüfusu getirerek bölgeye yerleştirmiştir. Ne var ki bütün bunlara rağmen genel nüfus içinde Türkler hep azınlıkta kalmışlardır.


NüFUS

Bulgaristan 1940'ta Türk nüfusun yoğun olduğu Dobruca'yı yeniden elde etmiş ve o günden sonra da sınırlarda değişiklik olmamıştır. Dobruca böl-gerisindeki Türkler'den başka Türk dili konuşan iki Türk azınlık daha bulunmaktadır. Bunlar, sayıları 7.000 kadar olan Tatarlar ve Gagavuzlardır. Bulgarlar ülkedeki azınlıkları sürekli asimile etmeye çalışmış 1984-1985 yıllarında ise Türkçe isimleri yasaklayarak göçe zorlamıştır. Ancak Türkler bu olguya tepki göstermiş 1989 yılında 160.000 kadar Türk Türkiye'ye göç etmiştir. Sonraki yıllarda bu sayı 300.000'e ulaşmıştır. 1985 yılından sonra Bulgaristan'da kalan Türkler, bazı alanlarda Bulgar yurt taşların hak ve özgürlüklerine sahip olmuşlardır. 1965 nüfus sayım verilerine göre Türkler 850.000'e yakın sayıları ile genel nüfusun % 10'unu oluşturmaktaydılar. 1985 sayımında ise Türk nüfus 1.600 .000 civarına ulaşmıştı. Genel nüfusun % 15'ini teşkil ediyorlardı. Bu nüfus yoğunluklarıyla Bulgaristan'da Türkler en kalabalık azınlık durumundaydılar. 1989'dan sonra gerçekleşen göçler, bu sayıyı aşağı çekmiştir. Nüfusun büyük çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.


GÖÇLER

Balkan Türklüğü, 1940 tarihinden itibaren sürekli olarak Türkiye'ye göç vermiştir. 1944'e kadar 140.000 kişi, 1950-1951'de 155.000 kişi, 1978 yılında ise 130.000 kişi Türkiye'ye gelmiştir. 1989 yılındaki göçmen sayısı ise 160 bin civarındadır. Bu göçlerden sonra Bulgaristan Türkleri kırsal alanlarda kalmışlardır.


SİYASİ VARLIKLARI

1993'den sonra Bulgaristan'da Türklerin ''Hak ve Özgürlükler Partisi'' Bulgar Parlamentosu'nda yerini almış ve üçüncü siyasi güç olarak 15 milletvekili çıkarmıştır. ülkede halen 27 Belediye başkanı, 653 köy muhtarı Türk'tür. Devlet dini kurumları denetim altında tutmakta ve dini çalışmaları yönlendirmektedir


EĞİTİM

Bulgaristan'da eğitim devlet denetimindedir. ülkede konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesi'ne oldukça yakındır. Türkçe ilk yıllarda azınlık okullarında öğretim dili olarak okutulurken daha sonra kaldırılmıştır (1960). 1939' Türklerin yüzde 15'i okula giderken 1957' de bu oran yüzde 97'ye çıkmıştır. 1993'ten sonra ise yeniden Türkçe eğitim başlamıştır. Bulgar Ulusal Radyosu'nda Türkçe yayınlar başlamış, “Filiz Gazetesi “ adlı Türkçe bir gazete yayına girmiştir.




Afganistan'da Yaşayan Türkler



 

Nüfus : 1.800.000

Bulundukları başlıca şehirler: Farab, Belh, Samamgan, Kunduz, Tahkar ve Budaksan

Bölgedeki Türk toplulukları: Özbekler, Türkmenler, Kazaklar ve Kırgızlar

Siyasi ve İdari Konumları: Afganistan 'da sürekli iç savaş yaşandığından durum belirsiz. Ancak Özbek General Raşid Dostum komutasındaki Özbekler ; Taliban vb. gruplara karşı mücadele vermektedirler . Afganistan'da Türk dilini konuşanlar genel nüfusun % 10'unu kapsarlar. Türkçe burada üçüncü sırada dil grubudur. Afganistan'da sağlıklı bir nüfus sayımı yapılamadığı için verilen değerler tahminidir.
Afganistan'daki Türk grupları şunlardır;

a) Özbekler: Afganistan'da, Farab, Belh, Samamgan ve Kunduz'da yaşamaktadırlar. Sayıları 1 ile 1.5 milyonu bulduğu sanılmaktadır. Çiftçilikle ve hay-vancılıkla uğraşırlar.

b) Türkmenler: ülkenin Kuzeybatısında yaşarlar. Tahmini sayıları 200.000 civarındadır. Bunlar Teke, Şalar, Sarık, Çekra, Mavrı, Tarık aşiretleridir. Genellikle göçer vaziyette yaşamaktadırlar.

c) Kırgızlar: Afganistan'ın kuzeybatısında Tahkar ve Budaksan bölgelerine yerleşmişlerdir, sayıları 90.000 civarındadır. Büyük çoğunluğu hayatlarını göçebe olarak sürdürmektedirler.

d) Kazaklar: Sayıları azdır. Tamamı göçebe olarak yaşarlar. Çin bölgesinden göçebe olarak geldikleri zannedilmektedir. Afganistan'da Türk dili konuşanların okuma-yazma oranları çok düşüktür.
Ekonomileri pamuk ve şeker pancarına dayanmaktadır. Ayrıca hayvancılık önemli bir yer tutar. Karakul koyunu ve el halıcılığı ile uğraşmaktadırlar. 
 



Kabartay - Balkar Cumhuriyeti



 

Yüzölçümü : 12.500 km2

Nüfusu : 900.000

Başkenti : Nalçik

Büyük Kafkaslar'ın kuzey yamacında yer alan ülkenin, kuzeyinde Stavropol krayı, doğusunda Kuzey Osetya Cumhuriyeti, güneyinde Gürcistan ve batısında Karaçay-Çerkez Özerk Cumhuriyeti yer almaktadır.1998 tahminlerine göre nüfusu 900 bin kişi kadar olan Kabartay-Balkar Cumhuriyeti'nin alanı 12 500 km2' ve başşehri 240 500 nüfuslu Nalçik'dir. Coğrafi açıdan üç bölgeye ayrılır. Güneyde, birbirine paralel dağ sıralarından (Glavni, Peredovoy, Skalisti ve Çornıye) oluşan ve ülkenin güney sınırını çizen Büyük Kafkas Dağları uzanır. Bu dağların en yüksek dorukları Elbruz 5642, Dihtau 5203, Koştantau 5144, Djangitau 5049 ve Shara 5068 m.'dir. Bölgede hızlı akışlı akarsuların kaynaklarını oluşturan çok sayıda buzul vardır. Buzul alanlarının altındaki ikinci bölgede Alpin çayırlar, iğne yapraklı ve yaprak döken (kayın,meşe, kızılağaç, gürgen, akçaağaç, dişbudak ve kavak) ağaçlardan oluşan ormanlar yer alır. Sıradağların, deniz seviyesinden yükseklikleri 500-700 m.arasında değişen kuzey eteklerinde yaprak döken ağaçlardan oluşan ormanlar uzanır; vadilerin daha geniş kesimleri ise çayırlarla kaplıdır. Kuzey ve kuzeybatıda yer alan üçüncü bölge düz Kabartay Ovası'ndan oluşur; Çerek,Çegem, Baksan ve Malka ırmaklarının birleşmesiyle oluşan Terek ırmağı ovayı boydan boya geçer. Terek'in batısında ve doğusunda Büyük ve Küçük Kabartay ovaları yer alır. Bölgenin doğal bitki örtüsü çayırlar ve verimli çernozem topraklarını kaplayan sorguç otu steplerinden oluşur, bununla birlikte, stepler temizlenerek bu toprakların büyük bölümü tarıma açılmıştır. Kabartay-Balkar'a hakim olan karasal iklim yüzey şekillerine göre bölgeden bölgeye farklılık gösterir; Yazlar genellikle sıcak geçer, ortalama sıcaklık temmuz ayında 22°C, ocak ayında ise -40°C'dir. Dağlarda 750 mm'yi geçen yıllık yağış miktarı, oldukça kurak olan Kabartay Ovası'nda 500 mm'ye düşer.


İDARİ YAPI VE NüFUS ÖZELLİKLERİ

Merkezi Kafkasya'nın yüksek dağlık bölgelerinde yaşayan ve kendilerine Taulı (dağlı) denen Balkarlar, Karaçayların doğusunda Baksam, Çegem ve Çerek nehirlerinin geçtiği vadilerde yoğunlaşmışlardır. Kendi aralarında Mezengiy, Bezingi, Hulamlı, Çezemli, Baksamlı gibi kollara ayrılan Balkarlar; 1989 sayımına göre BDT'da toplam 88 771 kişidir. Ancak bunun 71 bin kadarı kendi ülkelerinde yaşamaktalar. l5.yy. sonlarında Osmanlı'ya bağlanan Balkarlar, 1827'de Rus hakimiyetine girmişlerdir. 1917'den sonra Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti içinde yer almışlar ve 1921'de Kabartay oblastına katılmışlardır. Bu yönetim birimine,1922'de Kabartay-Balkar Özerk oblastı adı verilmiş ve 1936'da da özerk cumhuriyet statüsü tanınmıştır. II. Dünya Savaşı'nda Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle 1943'de Orta Asya'ya sürülmüşler ve toprakları da Gürcistan'a katılmıştır. 1956'da ülkelerine dönmelerine izin verilerek 1957'de Kabartay-Balkar ÖSSC yeniden oluşturulmuştur. Halen Rusya Federasyonunu bağlı federe bir cumhuriyettir.


EKONOMİ

ülkenin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tarım genellikle sulamaya dayalıdır. Cumhuriyetin başlıca tarım bölgesi Kabartay Ovası'dır. Bölgede buğday, mısır, ayçiçeği, kenevir, patates, sebze ve meyve yetiştirilir. Dağlık sahalarda koyun ve keçi (441 bin baş) beslenir. Kabartay Ovası'nda ise sığır yetiştiriciliği (236 bin baş) yapılır. ünlü Kabartey atlarının yetiştirilmesine (24 bin adet) günümüzde de devam edilmektedir, Kabartay-Balkar yeraltı kaynakları bakımından zengin bir bölgedir. Baksan vadisindeki Tirnyauz'un çevresindeki topraklarda molibden ve tungsten çıkarılır.




Karakalpakistan



 

Yüzölçümü : 164.900 km2

Nüfusu : 1.418.100

Başkenti : Nukus

Karakalpak Özerk Cumhuriyeti, Aral Gölü'nün güneydoğu ve güneybatısında yer alır. Orta kesim, Amuderya ırmağı vadisi ve deltasından oluşur. 164.900 km2'lik bir araziye sahip olan Karakalpakistan'ın iklimi kara iklimidir. Değişik etnik grup ve milliyetlerin yaşadığı cumhuriyette 1.418.100 kişilik nüfus vardır. Karakalpakistan'ın en önemli yerleşim merkezi başkent Nukus'tur. Amuderya deltasının başında kurulmuş olan Nukus 1932'de şehir statüsünü kazandı. Başta gıda işleme tesisleri olmak üzere çeşitli hafif sanayi kuruluşlarının bulunduğu kentte , Özbek Bilimler Akademisi'nin Karakalpak şubesi ile öğretmen okulu, müze ve tiyatro mevcuttur.

Uzun yıllar Kazaklarla da iç içe yaşayan Karakalpaklara ilişkin tarihi kayıtlar ancak 16.yüzyıla kadar iner. Eski yurtlarının Kazan ve Astrahan arasındaki Volga kıyıları olduğu, oradan Amuderya çevresine göç ettikleri bildirilmektedir. 18. yüzyılda Amuderya yöresine yerleşen Karakalpaklar , Özbekler ve Kazaklar dışında bölgede az sayıda Türkmen ve Rus azınlıkları da yaşamaktadır. Karakalpakistan, 1936 yılı Aralık ayında Özbekistan'a katılmıştır. 1 Aralık 1990'da Cumhuriyet Yüksek Konseyi tarafından Karakalpakistan'ın özerkliği kabul edilerek Özbekistan'ın ilk ve tek özerk cumhuriyeti olduğu onaylanmıştır. Kentlerde oturanların oranı % 48 dolayındadır. Başlıca kentler Nukus, Hoceyli, Biruni, Tahyataş, Çimbay, Turtkul ve Altıkıl'dır.


EKONOMİ

Anayasa çerçevesinde demokratik bir ülke olan Özbekistan'ın tecrübesine uymayı taahhüt eden Karakalpakistan, aynı zamanda piyasa ekonomisi politikasını gerçekleştirme yolundadır. Ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanır. Sınırlı sanayi sektörü hafif imalat kuruluşları, petrol işleyen rafineriler, Hoceyli'deki tersaneyi, kireçtaşı, alçı, asbest, mermer ve kuvarst kaynaklarını kullanan çok sayıda yapı malzemesi fabrikası ve Tahyataş'taki enerji santralından ibarettir. Pamuğun yanısıra yonca, pirinç ve mısır yetiştirilir. Kızılkum çölünde sığır ve karakul koyunu beslenir. Çiftçilerin büyük çoğunluğu ipek böcekciliği ile uğraşmaktadır. Karakalpakistan , pamuk yetiştirme ve pirinç üretiminde önde gelen bir bölgedir. Özellikle tarım ürünleri ve zengin mineral ve hammadde kaynaklarına bağlı olarak çeşitli sanayii dalları bulunmaktadır.

Karakalpakistan ekolojik bir felaketin eşiğindedir. Aral Gölün'ün kuruması tehlikesi cumhuriyetin en önemli problemidir.




Gagavuz Yeri



 

Yüzölçümü : 1.831 km2

Nüfusu : 171.500

Başkenti : Komrat

Gagavuz Yeri, Moldova'nın güney doğusunda yer alan "özerk bölge"dir.

Gagavuz Yeri'nin en üst düzey idari yöneticisi Başkandır. Özel kanuna göre, Gagavuz'lar kültür eğitim, istihdam, konut, yerel bütçe, maliye konularına ters düşmemek kaydıyla kanun çıkarma yetkisine sahip olacaklardır. Moldova Cumhuriyeti tarafından yürürlüğe konulan Özel Yasaya göre Gagavuz Yeri Moldova'nın toprak bütünlüğü içinde özerk cumhuriyet statüsündedir.

Komşuları, kuzeyde Ukrayna, batıda Romanya, güneybatıda Bulgaristan.

Önemli şehirleri Komrat, Çadır, Lunga, Vulkaneşti.

Gagavuz Türkçesi, yaşayan Türk lehçelerinden biridir. Gagavuz Türkçesi; Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesiyle birlikte Türk dilinin Oğuz grubunu teşkil etmektedir. Bu üç lehçeden Türkiye Türkçesine en yakın olanı Gagavuz Türkçesidir. Bu dil, Osmanlı Türkçesinden etkilenerek Türkçe, Arapça, Farsça kelimeler alarak zenginleştiği gibi, birlikte yaşadığı Yunan, Bulgar, Romen, Moldova ve Rus dillerinden de birçok kelimeyi bünyesine almıştır. Bugün edebi Gagavuz Türkçe'sinin içerisinde çok sayıda Slav asıllı kelime bulunmaktadır. Gagavuzlar Osmanlı alfabesini öğrenmemiş ve Osmanlı yazılı edebiyatını okumamışlardır. Osmanlı döneminde ve ondan sonra uzun zaman Kiril alfabesi ile yazılmış bulunan Türkçe kitapları okumuşlardır. 1957 yılına kadar Gagavuzların kendilerine ait bir alfabeleri olmamıştır. Gagavuzlar değişik zamanlarda Rumca, Bulgarca, Rusça ve Romence öğrenmek ve bu dillerin alfabelerini kullanmak zorunda kalmışlardır. 1918'den 1932 yılına kadar Kiril alfabesini, 1932'den 1957'ye kadar Latin Alfabesini kullanmışlardır. 1957 yılında Moldova S.S.C.B. Yüksek Sovyeti'nin kararıyla Rus Alfabesine birkaç harf ilave edilerek, Kiril esaslı Gagavuz Alfabesi hazırlanmıştır. 1957'den 1996'ya kadar tekrar Kiril Alfabesini, 1996'dan sonra ise Latin Alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Gagavuz Türkçesini bir yazı dili haline getirme mücadelesinde Rusça'dan etkilenilmiştir. Gagavuz Türkçesi morfoloji, fonetik ve sentaks açısından değerlendirildiğinde Slav etkisinde kalmıştır. Gagavuz Türkçesinin her gün yaşayan iki diyalekti vardır. Birisi merkez diyalekti (Konrat ve Çadır), diğeri ise güney (Vulkaneş) diyalektidir. Kanuna göre Gagavuz Yeri'nin resmi dili "Gagavuzca, Rusça ve Romence"dir. Özerklik süreciyle birlikte Gagavuzların anadillerini her alanda kulla-nabilme imkanı doğmuştur. XI. Yüzyıla kadar Hıristiyan kiliseleri arasında bir takım teolojik problemler olmasına rağmen bu problemler kiliseler arasında büyük bir ayırıma sebep olmamıştı. Ancak 1054 yılında Hıristiyan kilisesi Ortodoks ve Katolik olmak üzere iki ana mezhebe ayrıldı. Eskiden olduğu gibi günümüzde de Gagavuzlar arasında Babtist ve Adventist gruplar ve bunlara ait kiliseler mevcuttur. Gagavuzların uzun bir süre yazılı edebiyatları olmamıştır. Çeşitli zamanlarda farklı alfabeler kullanmak zorunda kalan Gagavuzlar yaşadıkları ülkenin alfabesiyle Türkçe kitaplar yayınlamışlardır. Çağdaş Gagavuz edebiyatının gelişmesinde Mihail Çakır'ın oldukça büyük rolü vardır. Çünkü Çakır daha 1094 yılında Gagavuz Türkçesiyle ilk gazeteyi çıkarmış ve bu dilin bir edebî dil haline gelmesi için ilk meşaleyi yakmıştır. 1934 tarihinde Gagavuz Türkçesiyle Besarabyalı Gagavuzların İstoryası adlı kitabını bastırmıştır. Bu kitap bir Gagavuz tarafından yazılan ilk Gagavuz tarihidir. Yine Çakır 1939 yılında Gagavuzca-Romence sözlüğü neşretmiştir ve İncil'i anadiline çevirmiştir. 1957 yılından günümüze kadar Gagavuz Türkçesi ile 25-30 civarında edebi eser yayınlamıştır.


İDARİ YAPISI

Gagavuz Yeri'nin en üst düzey idari yöneticisi Başkan'dır. Kanunun 6. Maddesine göre tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarının mülkiyeti Gagavuz Yeri idaresine aittir. Gagavuz Yeri'nin Moldova Cumhuriyeti bayrağı yanında kullanılan kendi bayrağı mevcuttur. Gagavuz Yeri idaresine, Moldova Anayasası ve kanunlarına ters düşmemek kaydıyla kanun çıkarma yetkisi tanınmıştır.


SİYASİ YAPISI

Özel Yasaya göre, Gagavuz Yeri Moldova'nın toprak bütünlüğü içinde özerk bir bölgedir. Kendi parlamentosunda ve bölge yönetiminde söz sahibidirler.


EKONOMİ

Ekonomisi tarıma dayalı olan bölgenin ekilebilir alanı 148 hektardır. Yılda 400.000 ton üzüm işleyen 12 şarap fabrikası, 1 adet et kombinası, 2 adet yağ fabrikası, 1 adet tütün fabrikası, mentasyon fabrikası ve 2 adet halı fabrikası vardır. Şarapçılıkta dünya çapında üne sahip olan Gagavuzlar üzümün yanısıra hububat, bakliyat ve sebze-meyve yetiştirmektedirler.


EĞİTİM-ÖĞRETİM

Bugün yaşlı ve okuma-yazma bilmeyenler yalnızca Türkçe konuşmaktadırlar. Sovyetler Birliği zamanında Rusça'nın okullarda zorunlu hale getirilmesi sonucu Gagavuzlar, iki dilli olmuşlardır. Moldova'da yaşayan milletler içinde Rusça'nın ikinci dil olarak konuşulma oranının en yüksek olduğu grup Gagavuzlardır. Gagavuzların %74'ünün Rusça'ya vakıf oldukları tespit edilmiştir. Okullarda kademeli olarak Latin Alfabesi ve Gagavuzca eğitim verilmeye başlanmıştır. Gagavuzca yayınlanan gazetelerden başlıcaları Ana Sözü ve Gagavuz Sesi Gazetesidir. Ayrıca Saba Yıldızı adlı bir dergi de yayın hayatına başlamıştır.





Esir Türk Yurdu DOĞU TüRKİSTAN



 

Yüzölçümü : 1 828 418 km2

Nüfusu : 30 milyon (Yaklaşık)

Başkenti : Urumçi

Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan, İç ve Orta Asya'da kurulmuş olan Türk devletlerinin ve hanlıklarının merkezi olmuştur. M.Ö. 8-3 asırlarda İskitlere; M.Ö. 300- M.S. 93 yıllarında Hunlara; 522-744 döneminde Göktürk İmparatorluğuna; 744-840 devresinde Uygur devletine; 751-870 Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğuna ve Saidiye Hanlığına merkez olan (1509-1679) bu Türk yurdu, tarihte daima önemli olmuş ve dikkatleri üzerine çekmiştir. 8. ve 18. asırlar arasındaki bin yıllık dönem, Çin İmparatorluğu ile önemli derecede kültürel ve siyasî işbirliğinin gerçekleştirildiği bir barış dönemi olmuştur. Ancak bu barış dönemi, Doğu Türkistan'ın 1759 yılında Çin Mançu İmparatorluğu'nun işgali ile son bulmuştur.

Günümüzde hala devam eden Doğu Türkistan’daki Çin işgali 1700'lü yılların ortalarında başlamıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda Doğu Türkistan'da yaşanan iç savaşlar hem halkın birlik ve beraberliğini zedelemiş, hem de devletin gücünü zayıflatmıştı. Aynı dönemde Çin'de Mançu Hanedanlığı dönemi başlamıştı. 1911 yılında Mançu Çin İmparatorluğu yıkılıp, yerine Kuomintang Partisi'nin lideri Sun Yat Sen önderliğindeki Çin Cumhuriyeti kurulduğunda, Doğu Türkistan halen esaret altındaydı.

Kuomintang rejiminin Doğu Türkistan halkına yaptığı işkence ve zulüm, 1931 yılında halkın ayaklanarak bağımsızlık ilan etmesi ile sonuçlandı. Bu zamana kadar Doğu Türkistan Müslümanları dönemin siyasi koşullarını göz önünde bulundurarak herhangi bir bağımsızlık girişiminde bulunmaktan kaçınmışlardı. Çünkü Doğu Türkistan toprakları üzerine plan kuran yalnız Çinliler değildi. Sovyet Rusya da bu sahayı ele geçirmek için fırsat kolluyordu. Bu durumun farkında olan ve komünist Rusya'nın Batı Türkistan Müslümanlarına yaptığı eziyete şahit olan Doğu Türkistan halkı da, komünistlerin denetimi altına girmektense mevcut durumu muhafaza etmeyi tercih etmişti. Nitekim, 1931'deki bağımsızlık girişimi Doğu Türkistanlı Müslümanları, endişe ettikleri bu tehditle yüz yüze bıraktı. Çin, ancak komünist Rusya'nın desteği ile bu girişimi bastırabildi ve ülkenin büyük kısmı Sovyetler'in denetimine geçti.

Bu ilginç sonuç, bir dizi gelişmenin ardından ortaya çıktı: Doğu Türkistan isyanını tek başına bastıramayacağını anlayan Çin, Sovyetler Birliği ile gizli bir anlaşma imzalamıştı. Bu gizli anlaşma uyarınca, Ruslardan silah ve askeri destek sağladı. Ancak buna rağmen Müslümanların bağımsızlık hareketinin bastırılması mümkün olmadı. 1933'de Kızıl Ordu karadan Doğu Türkistan'a girerek Müslüman kuvvetleri mağlup etti. Müslümanlar Kızıl Ordu birliklerince toplu olarak katledildi, camileri ve mescitleri yıkıldı.

Bu sırada başlayan II. Dünya Savaşı ile birlikte Ruslar askerlerini Doğu Türkistan'dan çektiler. Öte yandan milliyetçi Çin hükümeti de, Mao'nun komünist gerillaları ile ülkenin çeşitli bölgelerinde devam eden savaşı kaybederek, Formoza (Tayvan)'ya çekildi. Çin toprakları komünist rejime teslim oldu ve tabii Doğu Türkistan da...

1944 yılında Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Ne var ki Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin ömrü 1949 yılında Çin'de Mao'nun iktidarı ele geçirmesi ile son buldu.


Doğu Türkistan’da “Kızıl Dönem”

Dünya, bir komünist partinin iktidarı ele geçirişine ilk kez Rusya'da tanıklık etti. Rusya'nın hakimiyeti altındaki Batı Türkistan (Kazak, Özbek, Kırgız, Türkmen ve Tacik) toprakları ile sınırı olan ve bu ülkelerle tarihi, dini, etnik ve kültürel bağa sahip Doğu Türkistan Müslümanları da bölgedeki gelişmeleri yakından takip ediyorlardı. Özellikle, merhum İsa Yusuf Alptekin gibi, Batı Türkistan topraklarında görev yapıp komünist Rus zulmüne bizzat şahit olanlar, hem Çin hükümetini hem de Doğu Türkistan Müslümanlarını komünizm tehlikesine karşı uyarıyorlardı. Çünkü komünistler genel bir taktik olarak, iktidara gelene kadar eşitlik, sosyal adalet, milletlerin özgürlüğü gibi kavramlardan bahsediyorlar, ancak sıra uygulamaya gelince durum değişiyordu. Eşitliğin yerini politbüro diktası, sosyal adaletin yerini sömürü, özgürlüklerin yerini ise sürgünler, işkenceler, toplama kampları ve toplu katliamlar alıyordu.

Nitekim aynı gelişmeler Doğu Türkistan'da da yaşandı. İktidarı ele geçirmeden önce 1945'de gerçekleştirilen 7. Kongre'de Mao, komünistlerin, iktidarı ele geçirince farklı etnik kökenlere kendi geleceklerini tayin etme ve kendi kendini yönetme hakkını vereceğini deklare etti. Ancak iktidara gelir gelmez, önceden verdiği sözleri bir anda göz ardı etti ve "Sincan iki bin yıldır Çin'in ayrılmaz bir parçasıdır, bu nedenle Çin'i federe devletlere bölmenin hiçbir manası yoktur. Bu talep tarihe ve sosyalizme düşmanlık anlamına gelir" açıklamasını yaptı.

Ardından baskı ve zulüm başladı. İlk olarak, Mao ile görüşmek üzere yola çıkan Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin önde gelen liderleri esrarengiz bir uçak kazasında hayatlarını kaybettiler. Daha sonra da Doğu Türkistan'ı kendi toprağı olarak gören ve elinden bırakmak istemeyen Kızıl Çin hükümeti, Müslüman halka karşı acımasız bir soykırıma girişti. İlk savaş Müslümanların inançlarına karşıydı. Dini eğitim veren tüm okullar kapatıldı, din adamları tutuklandı, büyük kısmı da öldürüldü. Camilere Mao'nun resimleri ve Komünist Parti'nin bayrakları asıldı ve Müslümanlara bu resim ve bayraklara saygı gösterilerinde bulunmaları emredildi. Müslümanların bir kısmı Pan-Türkist, bir kısmı da Pan-İslamist oldukları gerekçesi ile gözaltına alınıyor ve idam ediliyordu. Toplu sürgünler ise zulmün bir diğer yüzüydü. Yurtlarından sürülen Müslümanların bir kısmı, zorlu iklim şartları nedeni ile yolda hayatlarını kaybetti. 1949-1952 yılları arasında 2.800.000, 1952-1957 yılları arasında 3.509.000, 1958-1960 yılları arasında 6.700.000, 1961-1965 arasında 13.300.000 Doğu Türkistan Müslümanı çeşitli yollarla öldürüldü.

Müslümanlar bir yandan sistemli olarak katledilirken, bir yandan da onların yerlerine Çinliler yerleştirilmekteydi. Doğu Türkistan'ı bir Çin eyaleti haline getirmek isteyen Maoist rejimin bir diğer yöntemi ise, zorunlu kürtajla "aile planlaması"ydı. Bu uygulamalar bugün de halen devam etmektedir.


Özgürlük Mücadelesinin Önde Gelen İsimleri

20. yüzyılın başı, Doğu Türkistan'da milli ve manevi duyguların uyanmaya başladığı bir dönem oldu. Uygur Türkleri'nin bu "milli uyanışı" Abdülkadir Damulla sayesinde oldu. Dönemin en önemli ihtiyaçlarından birisi halkın, mukaddes değerleri, tarihi ve sahip olduğu miras konusunda bilinçlendirilmesi idi. Abdülkadir Damulla, açtığı Matle'ul Hidayet ismindeki okulla Doğu Türkistan gençlerini bu konuda yetiştirmiş, yayınladığı kitaplarla halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmuştur. Abdülkadir Damulla'dan sonra Doğu Türkistan'da mücadeleyi "üç Efendiler" olarak anılan İsa Yusuf Alptekin, Muhammed Emin Buğra ve Mesud Sabri Baykuzu üstlendiler. Mesud Sabri Baykuzu'nun Doğu Türkistan için verdiği mücadele, 1951 yılında komünist Çin yönetimi tarafından tutuklanıp, 1952 yılında zehirli bir iğneyle öldürülmesi ile son bulmuştur. İsa Yusuf Alptekin ve Muhammed Emin Buğra'nın mücadeleleri ise ömürlerinin sonuna kadar devam etmiştir.

Çin'e bağlı Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti'nin Genel Sekreteri olarak görev yapan İsa Yusuf Alptekin, tüm hayatını Doğu Türkistan'ın haklı davasını uluslararası arenada anlatmaya ve Müslümanların esaretten kurtulmasına vakfetmiştir. 26 yaşındayken Batı Türkistan'daki Çin Konsolosluğu'nda çalışmaya başlamıştır. Batı Türkistan'da bulunduğu süre boyunca, Doğu Türkistan'daki bağımsızlık yanlısı kişilerle bağlantı kurmuş ve çalışmalarını gizli olarak yürütmüştür.

İsa Yusuf Alptekin'in en çok üzerinde durduğu konulardan birisi, halkını komünizmden korumak olmuştur. Hatta komünizme karşı daha etkili çalışmalar yapabileceğini düşündüğü için Çin Hükümeti nezdinde temaslar yürütmüş ve 1936-1945 yılları arasında Çin Parlamentosu'nda ülkesini temsil etmiştir. Komünistlerin önce Pekin'i ele geçirmeleri, ardından da Doğu Türkistan'a doğru ilerlemeleri üzerine İsa Yusuf Alptekin vatanından ayrılmak zorunda kalmıştır. 1954 yılında İstanbul'a yerleşen ve çalışmalarını buradan yürüten Alptekin, Doğu Türkistan'da yaşanan zulme dünya ülkelerinin dikkatini çekebilmek için birçok ülkeyi dolaşmış, konferanslara, panellere katılmış, üniversitelerde konuşmalar yapmıştır.

Muhammed Emin Buğra ise Doğu Türkistan mücadelesi tarihine Doğu Türkistan Tarihi adlı dev eseri ile geçmiştir. 1931'deki bağımsızlık hareketinde bizzat görev almış ve Hotan, Yarkent gibi şehirlerin Çin işgalinden kurtulmasını sağlamıştır. 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan Devleti’nde bakanlık yapmış, komünist Çin işgalinin gerçekleşmesinden kısa bir süre önce ise Hindistan'a iltica etmiştir. Buradan Türkiye'ye geçmiş, mücadelesine devam etmiştir.

Bu vatansever insanların yaşamları boyunca şerefle sürdürdükleri bağımsızlık mücadelesi bugün de aynı hızla devam etmektedir. Şu anda uluslararası arenada Doğu Türkistan için faaliyet gösteren yirmiye yakın vakıf ve dernek vardır. Bu dernekler Doğu Türkistan Milli Kurultayı (ETNC)'nın şemsiyesi altında toplanmıştır ve Doğu Türkistan halkının sesini dünyaya duyurabilmek için çalışmalar yürütmektedir.


Doğu Türkistan’a Çin İşkencesi

Doğu Türkistan toprakları bin yıl boyunca İslam yurdu olmuştur. Ancak yarım asırdan fazla bir süredir, Doğu Türkistan topraklarında Müslümanlar, komünist Çin yönetiminin işgali altında yaşamaktadırlar. Urumçi üniversitesi'nin duvarında yer alan ve 2 Ekim 1988 tarihli İngiliz The Independent gazetesinin bölge sorumlusu Andrew Higgins'in deyimiyle "katıksız ırkçı düşünce ile zehirlenmiş bir zihniyetin göstergesi" olan bir yazı, Çinlilerin Uygur Türkleri'ne bakış açısını yansıtmaktadır: "Uygur erkeklerini sonsuza kadar kölemiz yapalım, Uygur kadınlarını da asırlar boyunca fahişemiz."

Bölgede 1 milyon kadar askerini silah altında tutan Çin, Doğu Türkistan'da Müslümanların attığı her adımı kontrol etmektedir. Yollarda kurulmuş olan askeri denetim noktalarında tüm araçlar tek tek durdurulup içleri aranırken erkekler hakarete uğrayıp tartaklanmakta, Müslüman kadınlar ise tacize uğramaktadırlar. Çin'in baskısı, yolların tutulması veya askeri birliklerin sık sık evlerde arama yapması ile de sınırlı değildir. Japonya'da yayınlanan Mainichi Daily News gazetesi bu ağır baskıyı 29 Haziran 2000 tarihli sayısında şöyle aktarmıştır:

(Doğu Türkistan'da) Çin'in denetimi gün geçtikçe artmakta ve daha da dayanılmaz bir hal almaktadır. Halkın Kurtuluş Ordusu her yerde. İletişim sınırlı ve polis denetiminde yapılabiliyor. Çok az köyde telefon var ve bu hatların hepsi dinleniyor. Bir kişi sadece boş bir şüphe üzerine yıllar boyunca tutuklu kalabiliyor.

Müslümanlar keyfi olarak tutuklanıp çalışma kamplarına gönderilmekte, asılsız suçlamalarla idam edilmekte, zaman zaman da toplu olarak katledilmektedirler. Bunun yanı sıra, namazlarını gizli kılmak zorunda kalmakta, oruç tutmalarına izin verilmemekte, dini eğitim almaları engellenmektedir. Müslüman nüfusun sayısının artmasını engellemek için uygulanan metot ise insanlık dışıdır: kadınlara zorla kürtaj yapılmakta, birden fazla çocuğa sahip olanların çocukları ellerinden alınmaktadır.


YERALTI KAYNAKLARI

Doğu Türkistan; petrol, wolfram, altın, kömür, uranyum gibi stratejik hammaddelere ve sayısız yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülkedir. Çin'de mevcut 148 madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan'dan çıkarılmaktadır. Doğu Türkistan'da şimdiye kadar 5000 yerde maden ocağı işletmeye açılmış olup; Çin'deki toplam maden ocaklarının %85'ini teşkil eder. Yaklaşık 500 bölgeden "petrol", 30 bölgeden "doğalgaz" çıkarılmaktadır. Petrol rezervi 8 milyar ton olarak tespit edilmiştir. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin'e taşınmaktadır. Çin'in kömür rezervinin yarısı Doğu Türkistan'dadır. Yıllık "altın" üretimi 360 kg. civarındadır. Uranyum, wolfram gibi stratejik madenlerle tuz ve renkli kristal taşları Doğu Türkistan'ın başlıca yeraltı ürünlerindendir. 150 bin km2 tarım arazisine, bir o kadar ekilebilen toprağa ve 12 bin km2 genişliğinde ormanlık alana sahip Doğu Türkistan yaylalarında 60 milyona yakın küçük ve büyükbaş hayvan beslenmektedir. Sanayi kuruluşlarında çalışanların %90'ını ve petrol tesislerinde çalışanların %99'unu bölgeye yerleştirilen Çinliler oluşturmaktadır.


KüLTüREL YAPI

Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde halkın % 50'si Uygur Türkçesi ile konuşmaktadır. 1000 seneden beri kullandıkları Arap Alfabesi Çin hükümeti tarafından 23.10.1969 tarihinde tamamen yasaklanmıştır. Onun yerine Çin fonetiğine uygun olarak hazırlanan Latin Alfabesi kabul ettirilmiştir 1980'li yıllarda Uygur aydınlarının hazırlamış oldukları, Uygur fonetiğine uygun Kiril Alfabesi projesi Pekin tarafından reddedilmiştir. Bunun yanında halkın büyük çoğunluğunun Türk olması sebebiyle Doğu Türkistan'da her şeye rağmen Türkçe konuşulmaktadır. Eski bir Türk yurdu olan Doğu Türkistan, Türklerin ilk yerleşik hayata başladığı yurtlardan biridir, Uygur mimarisi ise dünyaca meşhurdur ve Türk-İslam mimarisi özelliklerini ihtiva eder. Yeni Uygur edebiyatı dönemi (XIX.yy. Uygur edebiyatı) Doğu Türkistan'daki Çin istilâ ordularını, Çin hakimiyetini ve onlara karşı yapılan mücadeleleri işleyen eserlerin çok olduğu bir dönemdir. Ortaya çıkan edebî eserler, Uygur Türklerinde meydana gelen yeni millî edebiyatın temelini oluşturmuştur.


EĞİTİM-ÖĞRETİM

Doğu Türkistan'da okuma-yazma bilmeyenlerin oranı % 58-60 civarındadır. Yayınların ise ancak %16'sı Uygur Türkçesiyledir. Doğu Türkistan bölgesinin tarihi, kültürü ve etnik geçmişine dair bilgilerin resmî yorumdan farklı olarak verilmesi yasaklanmıştır. Öğretim kurumlarının yabancı ülkelerdeki öğretim kurumlarıyla doğrudan ilişki kurmaları da yasaklanmıştır. Aksi hareket edenler ise en ağır cezalara çarptırılmaktadır. Her sene alfabe değiştirilmesi yüzünden çocukların eğitimi eksik kalmakta ve öğrenim görmeleri engellenmektedir.







Kazakistan



 

Yüzölçümü (km2): 2,717,000


Türkler, M.Ö. 1. yüzyılın sonlarından beri bu günkü Kazakistan topraklarında yaşamaktadır. 6.-8. yüzyıllarda Türk Hanlığı'nın, 10.-12. yüzyıllarda Karahanlılar'ın, 13. yüzyılın sonlarından itibaren de Altın Ordu'nun bir parçası olarak yarı bağımsız bir yönetimle Türklerin hakimiyetinde kalan Kazakistan, 16. yüzyılda Kasım Han'ın idaresine girdi. Kazak Türkleri 17. yüzyıldan sonra iç karışıklığa düştüler. Kalmuklar, bu devirde Kazakistan'a saldırdı ve Kazak-Kalmuk mücadelesi yüzyıllarca sürdü. Kazaklar, 18. yüzyılda, Ulu cüz, Orta cüz, Kişi cüz olmak üzere üçe ayrıldı. Cüzlerin ortaya çıkmasından da faydalanan Ruslar 19. yüzyılda Kazakistan'ı işgal etti. 1837 yılında Kenasarı Kasımov, 20.000 civarındaki silahlı adamı ile Ruslara karşı bir mücadele başlattı. Başlangıçta önemli başarılar elde etmesine rağmen, Küçük ve Büyük Cüz'den gerekli desteği alamamasından ve Kırgız kabile şeflerinin Rus entrikalarına kanarak karşısına dikilmesinden dolayı mağlup oldu. Çarlık devrinde sessizlik ve karışıklık dönemleri birbirini takip etti. 1917'de kurulan Alaş Partisi kısa bir süre idareyi ele aldıysa da 1919'da bu harekete ve bağımsız Kazakistan'a son verildi ve 26 Ağustos 1920'de Kazakistan SSC kurularak Kazakistan toprakları Sovyetler Birliği'ne bağlandı. Sovyetler Birliği dağılınca diğer Türk cumhuriyetleri gibi Kazakistan da bağımsızlığını ilan etti (14 Aralık 1991).



                         KAZAKİSTAN'IN EKONOMİK YAPISI


TARIM

Kazakistan, Sovyetler Birliği içinde işlenebilir toprakların beşte birine sahiptir. Böylece Kazakistan önemli bir tarımsal ürün üreticisi ve ihracatçısıdır. Kazakistan’ın tarımının bugünkü durumu, ekonominin genelinde görülen ve Sovyetler Birliği döneminin ekonomik yapısını yansıtan özellikler gösterir.

Bu özellikler, cumhuriyetleri hammadde, girdi ve aynı zamanda ürünler için pazarları birbirine bağımlı kılan güdümlü ekonominin bölgesel ihtisaslaşma yönünde yönlendirilmelerini içermektedir.

Kazakistan tarımının gelişimi, serbest piyasa mekanizmasına geçiş ile tarımın uzun dönem karşılaştırılmalı üstünlüklerin sağlanmasıyla olacaktır. Pazar ekonomisine geçiş, tarımsal ekonomi yapısının yeniden düzenlenmesine ve geçmiş politik kararların yeniden gözden geçirilmesine bağlı bulunmaktadır.

Kazakistan Hükümeti, düşük gelir gruplarının gıda ihtiyacını yeteri kadar sağlarken, aynı zamanda tarım sektörünün hantal yapısını ve rekabet eden bir sektör haline getirecek yeniden yapılanmayı sorunsuz halletmek durumundadır.

Kazakistan’ın 220 milyon hektar tarım alanının yaklaşık yüzde 82’si çayır-mera alanı olarak, geri kalan 35 milyon hektarı ise ürün üretimi için her yıl işletilmektedir. Toplam tarımsal üretimin yüzde 40’ını bitkisel üretim ve yüzde 60’ını hayvansal üretim oluşturmaktadır. Kazakistan’da 1995 yılı itibariyle tarım sektörünün GSMH içerisindeki payı yüzde 38’dir. 1995 yılında tarımsal üretimde bir önceki yıla göre yüzde 21.3 oranında düşüş meydana gelmiştir.

Bitkisel üretimde çeşitlilik olmakla birlikte, hububat üretiminin ağırlığı oldukça fazladır. Hububat üretiminde buğdayın ağırlığı yüzde 60 olup, ikinci önemli hububat arpadır (%28). Geri kalan hububat alanlarında darı, yulaf, çavdar, mısır ve pirinç üretilmektedir.

Bitkisel üretimde verim bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Verimdeki değişikliğin en önemli nedeni yağmurun miktarı ve dağılımıdır. Diğer önemli bitkiler, yağlı tohumlar, pamuk, şeker pancarı, meyve ve sebzelerdir. üreticilerin üretimi tamamen devletin verdiği direktif doğrultusunda gerçekleşmekte, bu alanda düşük maliyette çalışmaları için herhangi bir teşvik söz konusu olmamaktadır.

Ekilen toprakların yüzde 6,5 ‘ine tekabül eden 2.4 milyon hektar arazi sulanmaktadır. Kazakistan’da sulama şebekeleri Sovyetler Birliği dönemindeki diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi geniş çaplı sulama şebekeleri olmamakla birlikte, bazı sulama alt yapıları, suyu uzak kaynaklardan taşıyan iddialı mühendislik yapılarından oluşmaktadır.

Tarla içi sulama şebekelerinin ıslah edilmesi gerekmektedir. Sula-ma, işletme ve idame maliyetlerinin karşılanması amacıyla 1992’den itibaren su ücretlerinin üreticiden alınması yoluna gidilmiştir.

Kuzeydeki değerli sulama arazileri entansif hayvancılık için yem üretimi amacıyla kullanılmaktadır. Yem üretimi bir yerde bitki münavebesi ve tuzlanma sorununa çare olarak düşünülebilir. Güneyde Aral Denizi havzası ise uygulanan sulama teknikleri sonucu kirlenmekte ve önemli oranda suyun buharlaşmasına sebep olmaktadır.

Kurumaya yüz tutan Aral Denizi yanlız başına bir sorun olmasa da, sınırsız su kullanımı bu bölgede sulama sistemlerinin yeniden gözden geçirilmesini gündeme getirecektir.

Hayvancılık daha çok, sığır ve küçükbaş hayvan ağırlıklıdır. Küçükbaş hayvancılık koyun ve keçi ağırlıklı olup, gelişme potansiyeli ve ihraç imkanı bulunmaktadır.

Et üretimi 1991 yılında düşme göstermiş olup, 1992’de düşüş yüzde 20 düzeylerine erişmiştir. üretimde düşme, daha çok yem ve zirai ilaç gidilerinin bulunamaması ve tarımda ticaret hadlerinin gerilemesinden kaynaklanmaktadır. Önemli oranda yeşil yem tahsisine rağmen, sığır ve süt ineği verimleri oldukça düşük düzeydedir.

Kazakistan’ın geniş ölçüdeki tabi mera alanları, açık mera hayvancılığına dayalı hayvansal üretimi özellikle koyunculuk üretimini ideal kılmaktadır. Buna rağmen, ülkede yem üretimine bağlı besicilik faaliyeti teşvik edilmiştir.

ülkedeki yer altı kaynakları konusunda yapılan bilimsel araştırmaların hepsi Jeoloji Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Fakat yetersiz finansman ve ilkel teknoloji yüzünden madeni kaynakların üretimi ve jeolojik çalışmaların gelişimi engellenmektedir.

1991 yılından beri bağımsızlığını kazanmış olan Kazakistan’da hükümetin icraatını ve ekonominin yönetimini düzenleyecek değişiklikler yapılmıştır. Bu sebeple Kazakistan, ekonominin yönetimini en iyi şekilde değerlendirmenin yollarını araştırmaktadır. Jeoloji Bakanlığı’nın rolü de bu doğrultuda değişmiştir.

Türk Cumhuriyetleri içerisinde en zengin yeraltı kaynaklarına sahip ülke Kazakistan’dır. Mendel tablosu tabir edilen tablodaki bütün madenlere sahiptir.

Başlıca yeraltı kaynakları; krom, bakır, kurşun, çinko, alümin-yum, asbest, barit, berilyum, bizmut, krom, fosfat, titanyum, kömür, bakır, petrol ve bordur. Kazakistan tungstende dünya birincisi, kromda, manganezde dünya ikincisi, molibden ve fosfatta ise dünya dördüncüsü olan bir ülkedir.

Bu sektörde demir dışı madencilik çok önemli bir yere sahiptir. Türk Cumhuriyetinin sanayi üretiminin yüzde 12’sini kaplayan bu alanda 34 girişim yer almaktadır. Kurşun-çinko alanında 12 girişim vardır. Başlıcaları Ust-Kamenogors, Zyrianovsk, Achisay, ve Çimkent fabrikalarıdır. ülkede ayrıca, 3 alüminyum, 5 altın madenciliği, 1 tungsten molibden, 1 titanyum-magnezyum, 5 maden inşaa ve 2 diğer metaller alanında toplam 17 girişim mevcuttur.

Demir üretimi de yüzde 9.8’lik payla önemli bir yere sahiptir. Kazakistan BDT ülkelerinin sahip oldukları demir filizlerinin 1/10’una sahiptir. Mugodjhar mevkiindeki kromit BDT ülkelerinin toplam rezervlerinin yüzde 85’ini oluşturmaktadır. Kazakistan bor rezervleri bakımından da Türkiye ve ABD’nin arkasından 3. sırada yeralmaktadır.

Kazakistan dünya bakır üretiminde 17 rezervde aktif üretimle yedinci sırada gelmektedir. ülkenin en önemli bakır yatakları Kuzey Balkaş ve Betpak Dala bölgeleri ile Orta Kazakistan’daki Zheskazgane, Kounrad ve Bostchekul yataklarıdır.

Kazakistan filizsiz cevher kaynakları bakımından da oldukça zengindir. Karatay dağlarında ve Aktyubinsk kenti yakınlarında yüksek kalitede fosfat yatakları, Djetygar’da asbest ve cumhuriyetin bir çok yerinde sodyum tuzları, potasyum, mağnezyum yatakları bulunmaktadır.

Kazakistan altın ve gümüş gibi değerli madenler kadar büyük miktarlarda nikel, kalay, tungsten, molibden, tataalum gibi demir dışı madenlere sahiptir.

Genel çerçeve itibariyle Kazakistan madencilik sektörü Türkiye açısından işbirliğine yönelik büyük bir potansiyele sahiptir. Özellikle de krom, bakır, çinko ve bor metalleri ile ilgili olarak işbirliğine yönelik girişimlerde bulunulması her iki ülke içinde ekonomik çıkarları açısından yararlı olacaktır.

Kazakistan, Sovyetler Birliği’nin önemli yakıt ve elektrik üretim merkezlerinden biri konumunda idi. ülkede başlıca enerji kaynakları kömür, doğal gaz ve petroldür. ülke petrol ve doğal gaz açısından 1993 yılında dünyada 23. sıradadır.

Son yıllarda Kazakistan’ın elektrik arzı artmış olmakla birlikte, halen yıllık elektrik talebinin yüzde 20’sini ithal etmektedir. ülkede 1996 yılı içerisinde çok ciddi elektrik sıkıntısı yaşanmıştır. 1995 yılına göre yüzde 8.9 oranında azalan elektrik üretimi sanayi üretiminin toplam yüzde 9.9 düşmesine sebep olmuştur.

Enerji fiyatlarının ucuz olması ve yanlış enerji politikaları sebebiyle, ülke, Sovyetler Birliği rejiminde yer alan cumhuriyetler içerisinde üçüncü büyük elektrik tüketicisi konumundadır.

Dünya Bankası, Teknik Yardım Programı çerçevesinde, geçiş döneminin yaşandığı ülkede enerji fiyat politikalarının geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır.

SSCB de petrol üretim kapasitesi bakımından ikinci sırada olan Kazakistan’ın 160 bölgesinde toplam 2.1 milyar ton petrol rezervi bulunmaktadır. Hazar Denizi’ndeki yataklarla birlikte bu rakam 4.5 milyar tona ulaşmaktadır.

1993 yılı itibariyle, petrol üretimi 23 milyon tondur. Kazakistan, yüzyılın sonu itibariyle, petrol üretimini bir misli artırmayı, 2010 yılına kadar da yılda 100 milyon ton üretmeyi hedeflemektedir. Halen üretim ve ihracat, boru hattı sıkıntısı sebebiyle sınırlı miktarda kalmaktadır. Kazakistan 1995 yılında ürettiği 20.63 milyon ton petrolün 10.6 milyon tonunu ihraç etmiştir.

Planlı dönemde Sovyetler Birliği’nin batı Sibirya’daki kolay bulunur rezervler üzerine yoğunlaşması sebebiyle, ülkede çok geniş petrol rezervleri dokunulmadan kalmıştır.

Kazakistan Cumhuriyeti petrol sanayini modernize etmek için büyük ve pahalı bir planı yürürlüğe koymuştur. Bu çerçevede, ülkenin acilen yabancı sermayeye ve tecrübeye ihtiyacı vardır. Bunun yanısıra, dağıtım ve rafineri alt yapılarının da incelenmesi gerekmektedir. Kazakistan hükümeti jeolojik-sismik keşif çalışmaları yapmak üzere ortak işbirliğine girmek istemektedir.

Doğal gaz üretimi 1993 yılı itibariyle 6.7 milyar metreküptür. Kazakistan’da 1.7 trilyon metreküp doğal gaz rezervi bulunmakta olup, bu miktarın Hazar Denizi’ndeki yataklarla birlikte 5.9 trilyon metre küp-e ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Bu alanda en önemli kuruluşlar, Mangishlakneft, Embaneft, Aktubinskneft, Tengizneftegaz, Petrol ve Gaz üretim İdaresi Karashanbas-termneft ve Kazak Gaz İşbirliği Kurumudur.

Planlı dönemde Sovyetler Birliği’nin Batı Sibirya’daki kolay bulunur rezervler üzerine yoğunlaşması sebebiyle, ülkede çok geniş doğal gaz rezervleri dokunulmadan kalmıştır.

ülke yabancı sermaye ve yatırımı en iyi şekilde harekete geçirmeyi planlayan yenilikçi bir idareye sahiptir. Teknolojik olarak az gelişmiş ülkede, yabancı yatırımların getireceği paraya ihtiyaç vardır.

ülke Sovyetler Birliği’nin üçüncü büyük kömür havzasına sahiptir. Kazakistan 1993 yılında 111.9 milyon ton kömür üretmiştir. Sovyetler Birliği rejiminde kömür üretiminin yüzde 20’si Kazakistan tarafından karşılanmaktaydı.

Karganda bölgesinde çok zengin kömür kaynakları bulunmakta ve toplam rezervin 50 milyar ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu bölgeden çıkarılan kok kömürü metalurji sanayinin ve bazı elektrik santrallerinin yakıt ihtiyacını karşılamakta kullanılmaktadır.

Toplam elektrik enerjisinin yüzde 65’i Ekibastuz bölgesi kömürü kullanılarak üretilmektedir. Bu alanda enerji fabrikalarının oluşturduğu büyük bir enerji kompleksi mevcuttur.

Kazakistan’ın bütün bölgelerinde bol miktarda linyit kömürüne rastlanır. Bunların arasında Kustanay ve Turgay bölgeleri arasındaki Turgay Kömür yatakları en büyük olanlarıdır. Altı milyar tonluk rezervin 5.6 milyarı açık çıkarıma elverişlidir.

Kazakistan sanayi yapısı Sovyet ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik merkezi planlama sisteminin ekonomik ve politik sonuçlarını yansıtmaktadır. ülke sanayi sektöründe, imalat, madencilik ve enerji en önemli sektörleri oluştururken, demir dışı ve demir metalurjisi, kimya ve petrokimya, makine inşaa ve inşaat malzemeleri ile hafif sanayi önemli alt sektörler olarak dikkat çekmektedir.

Minerale dayalı endüstrinin gelişmesi, ülkenin bu alanda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmasıyla değil, Sovyetler Birliği sisteminin kalkınma hedefleri paralelinde olmuştur. Bu sebeple, ülkenin sanayi yapısında aşağıda sıralanan tezatlar ortaya çıkmaktadır.

ülkenin petrol kaynakları açısından son derece zengin olmasına ve biri batıda, ikisi doğuda olmak üzere üç petrol rafinerisi olmasına rağmen, ülkeyi boydan boya geçen bir boru hattı olmadığı için, batıdaki petrol kaynaklarından elde edilen petrol doğudaki rafinerilere ulaştırılmaktadır. Bu nedenle doğudaki rafineriler kuzey-güney Sovyet boru hattı ile ithal edilen ham petrol ile desteklenirken, batıdaki ham petrolün üretim fazlası Rusya’ya ihraç edilmektedir.

Demir tozları ülkede rafine edilerek demir konsantresi haline getirilmesine rağmen, çelik üretim için Rusya’ya gönderilmektedir.

ülke boksit açısından zengin olmasına rağmen, ülke nitrojenli gübre ithal etmektedir.

Elektronik sanayi alanında gelişmiş olmamasına ve elektronik aletlerinin çoğunu ithal etmesine rağmen, büyük bir teyp ihracatçısıdır.

Çamaşır makineleri ve elektrikli ütüler bölgesel olarak üretilmesine rağmen, bütün diğer ev aletlerini ithal etmektedir.

Çocuk bisikleti üretiminde önemli bir yere sahipken , yetişkinler için bisiklet ve motorsiklet üretecek tesislere sahip değildir.

En büyük traktör üreticisi ve ihracatçısı olmasına rağmen, biçer döver konusunda diğer cumhuriyetlere bağlıdır.

Dokuma, giyim ve deri alanındaki toplam çıktının yüzde 75’i Kazlekprom tarafından izin verilen teşebbüslerce üretilmektedir. Geri kalan yüzde 25’lik kısım ise küçük ve orta ölçekli girişimciler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Toplam sanayi üretiminin yüzde 15.9’unu karşılayan metal ve makine sanayi bu alanında 153 girişim faaliyet göstermektedir.

Kimya sanayinde başlıca faaliyet kollarını petrol rafinasyonu, motor petrolu, dizel benzin, uçak benzini ve zift üretimi olan 30’dan fazla teşebbüs vardır.

Taş ve toprağa dayalı sanayi 16 farklı branştan oluşmakta ve toplam sanayi çıktısının yüzde 5.9’unu kapsamaktadır.

1995 yılına göre yüzde 8.9 oranında azalan elektrik üretimi sanayi üretiminin toplam yüzde 9.9 oranında düşmesine sebep olmuştur.

Buna mukabil 1996 yılında Kazakistan’da sanayi işletmelerinin ürettiği ürünlerin değeri 721.9 milyar tenge olarak geçen yılki tutarı yüzde 0.3 oranında geçmiştir.

Kazakistan geniş alana yayılmış, nüfusu ve zengin doğal kaynaklarıyla çok büyük bir ülkedir. Ekonominin işlemesinde ulaştırma büyük önem taşımaktadır. 1991’de yük taşımacılığının yüzde 90’ı demiryolu ile yapılırken, yolcu taşımacılığının yüzde 50’si kara, yüzde 30’u demir ve yüzde 20’si hava yoluyla yapılmaktadır.

1992 yılından itibaren, tüm ulaştırma faaliyetleri iki bakanlığa bağlanmıştır. Ulaştırma Bakanlığı; demiryolları, kara taşımacılığı ve havayollarının işletilmesi faaliyetlerini yürütmektedir.

Bayındırlık ve Ulaştırma Altyapı Bakanlığı ise otoyollar, limanlar ve havaalanlarının inşaası, bakım ve onarımıyla ilgilenmektedir.

Eski Sovyetler devletleri arasında Kazakistan demiryolları, 13.600 km ile Rusya ve Ukrayna’dan sonra 3. sırada yer almaktadır. Bu yolun 5.500 km’si çift hatlı, 4.000 km’si ise elektriklidir. ülkenin demiryolu filosu 3280 lokomotif ve 2685 yolcu vagonuna sahiptir.

Demiryolları, eskiden Rusya tarafından temin edilen, yedek parça ve malzeme konularında ciddi bir sıkıntı çekmektedir. Demiryolu ağının 1/3’ü tamamen bakımdan geçirilmesi gerekmektedir.

Kazakistan’da 1991 yılında 25.500 yolcu otobüsü çalışmaktaydı. Otobüs hizmetleri, yerel otobüs ücretlerinin ve otobüs işletme faaliyetlerinin idare tarafından sürekli sübvanse edilmesi nedeniyle geri kalmıştır.

Karayolu altyapısı elverişlidir. Fakat bakım ve onarıma ihtiyaç vardır. İnşaat ve bakım faaliyetleri Bayındırlık ve Ulaştırma Alt yapı Bakanlığı’na bağlı 70 farklı inşaat firması ve fabrikası tarafından gerçekleştirilmektedir. Kazakistan havayolları, Aeroflot filosundan 100 uçağın katılımıyla kurulmuştur.

BANKACILIK

Kazakistan bankacılık alanında Avrupa Topluluğu bankacılık düzenlemeleri standartlarına geçme aşamasındadır. Bunun yanısıra Merkez Bankası ve ticari bankalarla ilgili düzenlemeler de devam etmektedir.

Kazakistan’da toplam 155 banka mevcuttur. 49 özel, 96 ticaret, 10 kooperatif bankası bulunmaktadır. Ticari bankadan oluşan iki kademeli bir bankacılık sistemi 1991 yılında kurulmuştur.

Kazakistan’daki bankalar üç katagori altında sınıflandırılabilirler.

1.Tamamıyla devlete ait bankalar

2.Ticaret Bankası (Hükümetle ortak sermaye yatırımları yapar)

3.Tamamıyla özel bankalar

Kazakistan’daki Bankacılık Sistemindeki Gelişmeler

Kazakistan’da Türk ortaklı banka olan Kazkommerts-Ziraat İnternational Bank Almatı’da faaliyet göstermektedir.Kuruluş sermayesi 1.000.000 USD olup sermaye dağılımı Ziraat Bankası (yüzde 35), Başak Sigorta(yüzde 5),Kazkommertsbank(yüzde 35), Kazakhstan Commerce Foreign T.Co. (yüzde 15) şeklindedir.

Emlak Bankası’nın yüzde 41 ve Emlak Bankası Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Sandığı(yüzde 6) hissesine sahip olduğu Türkiye-Kazakistan İnt. Bank 1 milyon USD sermaye ile kurulmuş olup diğer ortakları Kazakistan tarafına aittir.

1997 yılı içerisinde sermayenin yüzde 74’ü Okan Holding’e ait bir banka daha kurulmuştur. Kuruluş sermayesi 1.5 milyon dolar olan ban-kanın adı International Bank Almatı (IBA)’dır. Banka hisselerinin geri kalan yüzde 26’sı ise Kazakistanlı özel girişimcilere aittir. Almatı Bank Kazakistan’ın yeni başkenti olan Akmola şehrinde ikinci şubesini de hizmete açmıştır.

Şehir İçi ve Şehirler Arası Ulaşım

Kazakistan'da gelişkin bir karayolu ağının olmaması ve yüz ölçümünün büyüklüğü nedeniyle ülke içinde ulaşım genellikle havayolu ile yapılmaktadır. Bu nedenle Kazakistan’da her kentte bir havaalanı bulunmaktadır. Her havaalanı bulunduğu kentin ismini almıştır.

Türk Hava Yolları’nın kullanabileceği alanlar Akmola, Almatı, Çimkent ve Karaganda havaalanlarıdır. Almatı havaalanı yer hizmetleri işletmeciliği Avrupalı bir firma tarafında yapılmaktadır. Dolayısıyla başkent havaalanında Batı standartlarında bir hizmet verilmektedir.

 

 
 
  22.02.2008 Tarihinden İtibaren Toplam 18981 ziyaretçi (35093 klik)

 
 
Web Stats

- Site Ekle - evden eve nakliyat - evden eve nakliye - toplist
Google
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol